Solunum sisteminin bir parçası olan akciğerler bir çift süngerimsi, koni şeklindeki organdan ibarettir. Sağ akciğer soldan biraz büyük olup üç kısımdan (lob) oluşurken, sol akciğerde iki lob vardır. Nefes aldığımızda akciğerler hücrelerimizin yaşaması ve normal fonksiyonlarını devam ettirebilmeleri için gerekli olan oksijeni alırlar.
Nefes verdiğimizde ise akciğerler vücut hücrelerinin bir atık maddesi olan karbondioksidi uzaklaştırırlar. Akciğerlerde başlayan kanserler mikroskop altındaki görünümlerine dayanılarak küçük hücre dışı akciğer kanseri (KHDAK) ve küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK) olmak üzere başlıca iki gruba ayrılır. Akciğer kanserinin her tipinin büyümesi ve yayılımı farklılık gösterir ve tedavisi de farklıdır. Küçük hücre dışı akciğer kanseri küçük hücreli akciğer kanserinden daha sıktır ve büyümesi ve yayılımı daha yavaştır. Küçük hücre dışı akciğer kanserinin üç ana tipi vardır. Kanserin kaynaklandığı hücre tipine göre adlandırılırlar: Yassı epitel hücreli kanser (ayrıca epidermoid kanser olarak da adlandırılır), adenokanser ve büyük hücreli kanser. Küçük hücreli akciğer kanseri, bazen yulaf hücreli kanser olarak da adlandırılır. Diğer türden daha az sıklıkta görülür. Akciğerin bu kanser tipi daha hızlı büyür ve vücuttaki diğer organlara daha fazla yayılır.
Şeker hastalığı (Diabetes Mellitus) tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de genel bir sağlık sorunudur. Ülkemizde 1997–1998 yıllarında yapılan TURDEP (Türkiye Diyabet, Hipertansiyon, Obezite ve Endokrinolojik Hastalıklar Prevalansı) I çalışmasında 20 yaş ve üzeri kişilerde şeker hastalığı görülme oranı %7.2 bulunmuşken, 2010 yılının sonlarına doğru sonuçları yayımlanan TURDEP-II araştırmasında aynı yaş grubunda şeker hastalığı bulunan kişi oranının %13.7′ye ulaştığı belirtilmektedir. Yapılan araştırmalar şeker hastalığı bulunanların yaklaşık %25′inin yaşamları boyunca ayaklarında yara açılması olasılığı bulunduğunu ve yine tüm şeker hastalığı bulunanlar dikkate alındığında bu hastaların %10-15′inin ayaklarında halen yara bulunduğunu göstermektedir. Şeker hastalığına bağlı ayak yaraları, bu hasta grubunun hayat kalitesinin bozulmasına, çoğu kez çeşitli düzeylerde ayak kaybına (ampütasyona) ve yüksek tedavi maliyetlerine yol açmaktadır.
Şeker hastalarında ayak yaralarının meydana gelmesinin iki önemli nedeni vardır. Bunlar, sinir dokularındaki uyarı bozukluğu (nöropati) ve kan dolaşımı bozukluğudur (vasküler yetmezlik).

Anemi, yani kansızlık, toplam kırmızı kan hücresi sayısının azalması veya eritrositlerin içindeki hemoglobin miktarının azalması veya her ikisinin birlikte olması sonucu oluşan bir hastalıktır. Kırmızı kan hücrelerinde bulunan hemoglobin, oksijeni bağlayarak akciğerlerden doku ve organlara taşır. Oksijenin hücre canlılığı için elzem olması nedeniyle, kırmızı kan hücrelerinin miktar veya fonksiyonundaki azalma pek çok klinik sonuca neden olur.
Kan hastalıkları içinde en sık görülen hastalık anemidir. Anemi tipleri ve nedenleri oldukça fazladır. Kırmızı kan hücreleri için demir, folik asit ve B12 vitamini çok önemlidir. Demir eksikliğinde, “demir eksikliği anemisi” oluşabilir. Bu durumda eritrositler normalden daha küçük olurlar ve görevlerini tam ve başarıyla yerine getiremezler. Folik asit ve B12 vitamini eksikliğinde ise eritrositler normalden daha büyük olur ve görevlerini yerine getiremezler, bu durum “megaloblastik anemi” olarak adlandırılır.

Nötropeni, kanda bağışıklık sisteminin önemli hücrelerinden olan nötrofillerin sayıca azalmasıdır. Nötrofiller, beyaz kan hücrelerinin yaklaşık %50-70’ini oluşturan ve kandaki bakterilere karşı savaşan temel hücrelerdir. Bu yüzden, nötropenili hastalar tehlikeli olabilecek bakteriyel enfeksiyonlara daha yatkındırlar.
Nötropeni, birçok sebebe bağlı olabilir. Hastalığın sebepleri, kemik iliğinde nörtofil üretimini engelleyen durumlar, nötrofillerin vücudun herhangi bir yerinde yıkılması ve bazı ilaçların kullanımına bağlı görülen vakalar olarak sınıflandırılabilir. Tedavi edilebilmesi için nötropenin sebebinin tespit edilmesi önemlidir.